Hukuk ve Danışmanlık
MUVAZAA-DENKLEŞTİRME-TENKİS
MURİS MUVAZAASI
Muris muvazaası, mirasbırakan ile lehine tasarrufta bulunulan karşı tarafın, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla aralarında yaptıkları gizli anlaşmaya dayanan muvazaa türüdür.
Uygulamada muris muvazaası olarak nitelendirilen muvazaa türü esas itibariyle nisbi muvazaanın özel bir uygulaması olarak gelişmiştir.
Buna göre; Görünürdeki işlemle mirasbırakan ve bir mirasçısı ya da bir üçüncü kişi söz konusu görünürdeki işlemin hukuki sonuç doğurmaması ve diğer mirasçılardan ya da üçüncü kişilerden mal kaçırmak, onları aldatmak amacı ile gerçek iradelerini yansıtan bir başka hukuki işlemin sonuç doğurması konusunda anlaşıyorlar. Böylelikle mirasbırakanın ölümünden sonra söz konusu işlemin konusuna ilişkin olarak tenkis ya da denkleştirme davasının açılması önlemek isteniyor.
Gizli işlem ise hemen her zaman bağışlama sözleşmesidir. Mirasbırakan ve hukuki işlemin diğer tarafı gerçek iradelerine uygun olan bu gizli işlemin hükümlerini doğurmasını istiyorlar. Mirasbırakan ve hukuki işlemin diğer tarafı, asıl amaçları olan bağışlamayı çoğu kez görünüşteki satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin ardına gizlemektedirler.
Sonuç:
Görünüşteki işlem (satış ya da ölünceye kadar bakma sözleşmesi) muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzdür. Gizli işlem (bağışlama) ise tarafların gerçek iradelerine uygun olduğu için kural olarak geçerlidir. Dikkat edilmesi gereken husus, söz konusu gizli işlemin, (eğer geçerlilik şekline uygun olarak yapılması gerekiyorsa) kanunda öngörülen şekil kurallarına uygun yapılıp yapılmadığıdır.
Kazandırmanın konusu bir taşınmaz ise: Görünüşteki satış/ölünceye kadar bakma sözleşmesi muvazaa sebebiyle kesin hükümsüz olacaktır. Tarafların gerçek iradelerini yansıtan bağışlama sözleşmesi ise tapu sicil memuru önünde resmi şekilde bağışlama sözleşmesi yapılmadığından şekil eksikliği sebebiyle hükümsüz olacaktır. Bu halde yapılan tescil de yolsuz tescil olup taşınmazın mülkiyeti sözde satıcı olan murisin malvarlığından çıkıp sözde alıcı olan kişinin malvarlığına geçmiş sayılmayacaktır. Taşınmaz murisin terekesinden çıkmış olmadığı için bir tenkis davasının açılmasına gerek yoktur, sözde alıcı lehine yapılan yolsuz tescilin düzeltilmesini dava etmek yeterli olacaktır.
İşlemin muvazaalı olduğunu iddia eden kişi bunu ispat yükü altındadır. Taşınmaz satış sözleşmesinin muvazaalı olduğu iddia ediliyorsa, bu sözleşme resmi şekilde yapılmış olduğuna göre bunun muvazaalı olduğunu iddia eden kişi, bu iddiasını ancak yazılı delille ispatlayabilir (HMK m.201).
Bununla birlikte, muvazaalı işlemin tarafı olmayan üçüncü kişilerin muvazaanın varlığını her türlü delille ispat edebilecekleri kabul edildiği için (HMK m.203/d), mirasçılar görünüşteki satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu, bu sözleşme şekle bağlı olarak yapılmış olsa bile yazılı bir delille ispata mecbur olmaksızın, örneğin tanık dinleterek de ispatlayabilirler.
Yargıtay 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı: Görünüşteki taşınmaz satış sözleşmesinin muvazaa nedeniyle, gizli bağışlamanın ise şekle aykırılıktan ötürü batıl olduğunu, saklı paylı olsun olmasın miras hakkı çiğnenen her mirasçı dava edebilir. Bu davadaki muvazaa iddiası senede dayanma zorunluluğu olmadan her türlü delille ispatlanabilir. Muvazaanın tarafları için geçerli olan HMK m.201’deki senetle ispat kuralı burada uygulanmaz.
Mirasbırakanın muvazaalı hukuki işlemlerini genel muvazaadan ayıran temel ölçüt: Mirasbırakanın muvazaalı hukuki işlemler yapmasının temel sebebi olan mirasçılarından mal kaçırmak amacı! Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre de muris muvazaasının söz konusu olması için mutlaka mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken mirasçılarını aldatma kastı içinde olması gerekir ve muvazaalı işlemi yapmadaki amacı mirasçılardan mal kaçırmak olmalıdır. Eğer mirasbırakanın mirasçılarını aldatma kastı ispat edilemezse 1974 tarihli İBK’nın uygulanma olanağının olmadığı kabul edilmiştir.
Yarg. 1. HD., 11.9.2017, E: 2015/1211, K: 2017/4145: «…miras bırakanın davalı ile birlikte yaşadığı, miras bırakanın son aylarını Alzheimer hastası olarak geçirdiği, davacıların sadece bayramdan bayrama annelerini ziyaret ettikleri, miras bırakanın bakımının davalı tarafından yapıldığı, davalının miras bırakana hayatı boyunca bir evladın ebeveynine bakmakla ve göstermekle yükümlü olduğu şartların fevkinde ilgisini ve hizmetini esirgemediği dosya kapsamı ile sabittir.
Oysa, çekişme konusu taşınmazın satış şeklinde davalıya temlik edildiği görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru değildir…»
Yarg. 7. HD., 10.4.2023, E: 2022/41, K: 2023/2041: «…Tanık beyanları ve hastane kayıtları ile ispatlandığı üzere, mirasbırakanın hastalığı ve yaşlılığı nedenleriyle bakım ihtiyacında samimi olduğu ve davalının bakım borcunu yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Öte yandan mirasbırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile davalıya devrettiği taşınmazlarının dışında da taşınmazı bulunmaktadır. Temlik edilen malvarlığı ile temlik dışı bırakılan taşınmazın birbirine olan oranı makuldür. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ve sözleşmeden kaynaklanan taşınmaz devrinin terekeden mal kaçırma amaçlı değil; gerçekten bakım ihtiyacının karşılanmasına yönelik olduğu kanaatine varılmıştır. Hal böyle olunca, muris muvazaası nedeni ile iptal davasının reddi de yerindedir.…»
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı-İstanbul BAM, 1. HD., 8.3.2019, E. 2018/866, K: 2019/415: «…tarafların murisi K1'ın trafik kazası sonucu vefat ettiği, murisin davacı çocukları ile arasında herhangi bir sorununun olmadığı, davaya konu taşınmazın intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini evlendikten kısa süre sonra davalı eşine 35.000,00 TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği, gerçekte taşınmazın satış tarihindeki çıplak mülkiyet değerinin 192.000,00 TL olduğu, bu durumun akitte satışın sembolik bir değer gösterilerek yapıldığını gösterdiği, davalı eşin davaya konu taşınmazı satın alacak maddi gücünün bulunmadığı, murisinde mal satmaya ihtiyacının olmadığı, bu nedenle bedelsiz olarak temlikin gerçekleştirildiği, davalının da bir bedel ödemediğini, taşınmazın kendisine evlilik nedeniyle mehir olarak verildiğini savunduğu, tanık anlatımlarıyla da bu hususun doğrulandığı sonucuna varılmaktadır.
Önemle vurgulanmalıdır ki, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda bedelsizlik muris muvazaasının varlığı için başlı başına bir neden olmayıp, murisin mirasçısından mal kaçırma gayesi ile temliki gerçekleştirip gerçekleştirilmediğinin açıkça ortaya konulmasında zorunluk vardır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu taşınmazın muris tarafından satış suretiyle davalı eşine yaptığı temliki işlemin gerçek sebebinin mehir olduğu, evlilik hediyesi olarak davalıya devretmeyi amaçladığı, davacıların, murislerinin mirasçılardan mal kaçırmak için temlikte bulunulduğu iddiasını TMK'nın 6. ve 6100 sayılı 190.maddeleri gereğince kanıtlayamadıkları gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması usul ve yasaya, maddi vakıalara uygun değildir…»
Yarg. 1. HD., 27.6.2022, 1809/5200: «…Davacı vekili, ... ve ... Kardeş çiftinin davacıyı evlat edindiklerini, ...'nin 1987 yılında ölümü ile ...'ın 1988 yılında davalı ile ikinci evliliğini yaptığını, mirasbırakan ...'ın 2052 ada 10 parseldeki 5/260 payını satış gibi göstermek suretiyle mal kaçırma amacıyla davalıya temlik ettiğini,…miras payı oranında iptali ile davacı adına tescilini, olmadığı takdirde saklı payın tenkisini talep etmiş;… Davalı süresinde cevap dilekçesi vermemiş, …temlikin evlilikten hemen sonra mehir amacıyla gerçekleştirildiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur
… Mirasbırakanın davalı ile ikinci evliliğini yaptığı tarihte 57 yaşında, davalının ise 35 yaşında olduğu, aralarında 22 yaş bulunduğu, bunun davalının ilk evliliği olduğu, mirasbırakanın 82 yaşında öldüğü, devrin evlilikten bir ay sonra yapıldığı ve devir tarihinde mirasbırakan adına kayıtlı birden fazla taşınmazın bulunduğu, mirasbırakan ve davalının ikinci evliliğini yaptığı sırada davacının 6 yıllık evli olduğu dosya kapsamıyla sabittir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mal kaçırmak amacından ziyade evlilik birliğinin devamını temin etmeye yönelik olarak taşınmaz hissesini devrettiği, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190. maddesi gereğince davacı tarafından kanıtlanması gerektiği, dava dilekçesindeki iddialar bakımından ispat yükünün davalı tarafa bırakılmasının yasal ve hukuki bir dayanağının bulunmadığı, temlikin muvazaalı olduğuna dair hükme esas almaya yeterli delil bulunmadığı, güçlü delil teşkil ettiği gerekçe gösterilen Mahkeme kararının somut olayda incelenen temlik tarihinden yaklaşık 13 yıl sonra gerçekleştirilen temlike ilişkin olduğu ve anılan davaya konu taşınmazın da somut olaydaki devir tarihinde mirasbırakan adına kayıtlı bulunduğu dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak hareket ettiğinin kanıtlanamadığı, 01/04/1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…»
Muris muvazaasının söz konusu olup olmadığını belirleme açısından hangi kriterleri dikkate almamız gerekli? Mirasçılardan mal kaçırma amacı olacak, ama bu iç iradeyi nasıl tespit edeceğiz?
Yarg. HGK 07.11.2012, 1-468/766: Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün yani mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanmasıyla birlikte doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Yargıtay muvazaanın söz konusu olup olmadığını belirleme açısından, mirasbırakanın taşınmazını satmasını ya da hukuki işleme konu etmesini haklı gösterecek bir sebebin var olmasını aramaktadır.
Örn: Yarg. HGK 14.06.2006, 360/378 Satış sözleşmesinde sözleşmede gösterilen bedel ile gerçek bedel arasında fahiş bir farkın bulunması muvazaa iddiasını ispata yeter mi? Hayır!
Bu yönde Yarg. 1. HD, 18.10.2016, E: 2014/14061, K: 2016/9522: Bu husus tek başına muvazaanın kanıtı olamaz.
Ayrıca Yarg. HGK 22.3.2023, E: 2021/1-1005, K: 2023/260: Bedeller arasındaki fark tek başına muvazaanın kanıtı olamaz.
Muris muvazaası açısından tartışmalı husus: Mirasbırakanın muvazaalı hukuki işlemi gerçekleştirdiği sırada kendisinden mal kaçırmak istediği bir mirasçısı yok.
Sonradan mirasçı olan kişiler bu iddiayı ileri sürebilir mi?
Öğretide tartışmalı! Bir görüş, muvazaa iddiasının ileri sürülemeyeceğini kabul ederken, bir diğer görüş ise muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte mirasbırakanın mirasçısı olmayan kimsenin, mirasbırakanın öldüğü tarihte mirasçı olması halinde, yapılan muvazaalı işleme karşı muvazaanın tespiti açısından dava açmakta hukuki yararının ve hakkının olduğunu kabul etmektedir.
Yarg. 1. HD, 12.2.2008, E: 2007/10825, K: 2008/1589: Muvazaalı temlikten sonra evlat edinilen, ana rahmine düşen veya muris ile evlenen kişi de 1.4.1974 tarih ve ½ sayılı karara göre muris muvazaasına dayanarak iptal davası açabilmelidir.
Yarg. HGK, 10.10.2012, 1-492/696: “Somut olaya gelince; davacının evlenmeden önce ücret karşılığı yaşlı ve hasta olan miras bırakanın bakıcılığını yaptığı, daha sonra miras bırakan ile evlendiği, miras bırakan tarafından temlikin yapıldığı tarihte davalılar dışında mirasçı olabilecek başka kimsenin bulunmadığı gözetildiğinde ve bu durum yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğini söyleyebilme olanağı yoktur.” Yarg. 1. HD, 11.3.2019, E: 2016/6514, K: 2019/1735: «… muvazaalı temlik tarihinden sonra mirasçılık sıfatı kazanan mirasçıya muvazaa nedeniyle dava açmak hakkı tanınmaması izahı güç bir çelişki oluşturur, muvazaalı işlemlerin hüküm ve sonuçlarına ilişkin ilkelere, Türk Medeni Kanunu'nun açık hükümlerine, sözü edilen inançlar birleştirme kararlarına, Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına ters bir sonuç doğurur.
Öyle ise miras bırakanın muvazaalı temlikinden sonra evlât edindiği, veya evlendiği kişinin yahut ana rahmine düşen çocuğunun muris muvazaasına dayanarak tapulu taşınmazlar hakkında açtığı iptal ve tescil davalarında 1.4.1974 tarih ½ sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulacağı, buna bağlı olarak somut olayda da davacının dava açabileceği kabul edilerek, yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilmek suretiyle işin esasına girilmesi, taraf delillerinin eksiksiz toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…»
Yargıtay’ın, paylaştırma yapıldığı hallerde muris muvazaası iddiasının dinlenemeyeceği yönündeki uygulaması:
Yarg. 1. HD., 07.10.2021, 7378/5320) «…miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde, miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirtilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak paylaştırmanın mı yoksa mal kaçırma amacın mı üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur…»
Ancak dikkat! Mirasbırakanın mirası paylaştırmasına yönelik tek düzenleme TMK 647! «Mirasbırakan, ölüme bağlı tasarrufuyla paylaşmanın nasıl yapılacağı ve payların nasıl oluşturulacağı hakkında kurallar koyabilir. Bu kurallar, mirasbırakan tarafından kastedilmemiş olan bir eşitsizlik hâlinde payların denkleştirilmesi olanağı saklı kalmak kaydıyla, mirasçılar için bağlayıcıdır. …»
Medeni Kanun 669 ve devamı maddelerinde düzenlenen mirasta denkleştirme kurumu, miras bırakanın sağlığında yasal mirasçılarından biri yararına gerçekleştirdiği karşılıksız kazandırmaların, yasal mirasçılar arasında denkleştirmeyi sağlamak üzere, terekenin hesaplanmasında terekeye iade edilmesini öngören bir kurumdur. Denkleştirme kurumunun amacı, miras bırakanın sağlararası karşılıksız kazandırmaları nedeniyle yasal mirasçılar arasında bozulan eşitliği tekrar sağlamaktır. Buna göre, miras bırakanın bir yasal mirasçısı ancak onun açık bir tasarrufunun bulunması halinde diğer yasal mirasçılara oranla daha iyi bir durumda bulunabilir; eğer miras bırakanın bu yönde bir tasarrufu yoksa yasal mirasçılar arasında eşitliğin bulunması esası geçerli olacaktır. Buna göre, mirasta denkleştirme hükümleri gereği, miras bırakanın sağlığında mirasçılardan biri yararına karşılıksız olarak gerçekleştirilen kazandırmalar ya aynen terekeye iade edilecek ya da mirasçının miras payına mahsup edilmesi suretiyle geri verilecektir (TMK m. 671) ve böylece söz konusu kazandırmalar mirasın taksiminde hesaba katılacaktır.
MİRASTA DENKLEŞTİRME (İADE)
Medeni Kanun 669 ve devamı maddelerinde düzenlenen mirasta denkleştirme kurumu, miras bırakanın sağlığında yasal mirasçılarından biri yararına gerçekleştirdiği karşılıksız kazandırmaların, yasal mirasçılar arasında denkleştirmeyi sağlamak üzere, terekenin hesaplanmasında terekeye iade edilmesini öngören bir kurumdur.
Denkleştirme kurumunun amacı, miras bırakanın sağlararası karşılıksız kazandırmaları nedeniyle yasal mirasçılar arasında bozulan eşitliği tekrar sağlamaktır. Buna göre, miras bırakanın bir yasal mirasçısı ancak onun açık bir tasarrufunun bulunması halinde diğer yasal mirasçılara oranla daha iyi bir durumda bulunabilir; eğer miras bırakanın bu yönde bir tasarrufu yoksa yasal mirasçılar arasında eşitliğin bulunması esası geçerli olacaktır. Buna göre, mirasta denkleştirme hükümleri gereği, miras bırakanın sağlığında mirasçılardan biri yararına karşılıksız olarak gerçekleştirilen kazandırmalar ya aynen terekeye iade edilecek ya da mirasçının miras payına mahsup edilmesi suretiyle geri verilecektir (TMK m. 671) ve böylece söz konusu kazandırmalar mirasın taksiminde hesaba katılacaktır.
Denkleştirme: Yasal mirasçılar arasında mirasbırakan tarafından sağlığında bunlardan birine yapılan bir kazandırma ile bozulan eşitliği sonradan kurmaya çalışan bir taleptir.
Sadece mirasbırakanın sağlararası kazandırmalarına uygulanabilir.
Denkleştirmeye ilişkin kanun hükümleri tamamlayıcı niteliktedir.
Yasal mirasçılar tarafından diğer bir yasal mirasçıya karşı ileri sürülebilir.
Taksim yapılana kadar süre sınırı olmadan her zaman mümkündür. (11.11.1969 t. 2862/5059 s. YİBK).
Taksim yapılmış ise taksim tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabidir. (Yarg. 14. HD., 26.4.2017, E: 2016/9560, K: 2017/3458)
Tenkis: Mirasbırakan tarafından saklı paylı mirasçıların saklı paylarına tecavüz etmek suretiyle yapılan kazandırmaların bu tecavüzü ortadan kaldıran bir hadde indirilmesi amacını güder.
Mirasbırakanın hem ölüme bağlı tasarrufları hem de sağlararası kazandırmaları hakkında uygulanabilir.
Tenkise ilişkin kanun hükümleri emredici niteliktedir.
Sadece saklı paylı mirasçılar tarafından diğer bir mirasçıya veya saklı payı ihlal eden kazandırmayı alan üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilir.
Hak düşürücü sürelere tabidir.
TMK 669 ve devamı maddelerinde, denkleştirme borcu açısından miras bırakanın yasal mirasçıları arasında fark gözetilmiştir:
Miras bırakanın altsoyu lehine gerçekleştirdiği sağlararası karşılıksız kazandırmalar TMK 669 II’ye göre denkleştirmeye tabidir, meğerki miras bırakan tarafından aksi açıkça belirtilmiş olsun. Böylelikle miras bırakanın altsoyu yasa gereği ve karine olarak denkleştirme borcu ile yükümlü tutulmaktadır. İspat yükü kazandırmanın denkleştirmeye tabi olmadığını iddia eden altsoydadır.
Miras bırakanın altsoyu dışındaki yasal mirasçıları (sağ kalan eş de dâhil olmak üzere) için mirasta denkleştirme borcunun bulunmadığı karine olarak kabul edilir (TMK m. 669 I). Altsoy dışındaki diğer yasal mirasçıların denkleştirme borcu ile yükümlü olması için miras bırakanın söz konusu yasal mirasçılar lehine gerçekleştirdiği sağlararası karşılıksız kazandırmaların terekeye iade edilmesi gerektiğini, diğer ifadeyle bu kazandırmanın denkleştirmeye tabi olduğunu belirtmesi gereklidir. Bu halde denkleştirmeyi talep eden yasal mirasçı, miras bırakanın bu kazandırmayı denkleştirmeye tabi tuttuğunu ispat etmekle yükümlü olacaktır.
Sonuç:
Altsoy açısından karine: Mirasbırakanın kazandırmayı altsoyun miras payına mahsuben yaptığı ve altsoy arasında eşitliği gözetmiş olduğu yönündedir. Altsoy lehine yapılan sağlararası karşılıksız kazandırmalar aksi mirasbırakan tarafından açıkça belirtilmedikçe, kanun gereği denkleştirmeye tabidir. Ancak miras bırakan altsoyuna yaptığı kazandırma ile bunun iade edilmesini istemiyorsa bunu açıkça beyan etmelidir (kanuni iade).
Altsoy dışındaki yasal mirasçılar açısından karine: Mirasbırakanın kazandırmayı yasal mirasçısının miras payına ek olarak yapmış olduğu ve mirasçıları arasında eşitliği gözetmemiş olduğu yönündedir. Altsoy dışındaki diğer yasal mirasçılar lehine yapılan sağlararası karşılıksız kazandırmalar kural olarak denkleştirmeye tabi değildir. Ancak mirasbırakan tarafından aksi açıkça belirtilirse iade söz konusu olur (iradi iade).
TMK 669 I: Altsoy dışındaki yasal mirasçılar
Kimler? Mirasbırakanın eşi, ikinci zümre mirasçıları, üçüncü zümre mirasçıları
Mirasbırakandan miras payına mahsuben sağlararası kazandırma elde etmişse, yasal mirasçı bu kazandırmayı iade edecektir. O halde altsoy dışındaki yasal mirasçılar açısından denkleştirme yükümlülüğü, mirasbırakan tarafından bu kazandırmanın iade edileceği belirtilmişse söz konusu olur=İradi denkleştirme
TMK 669
II: Altsoy
Kimler? Mirasçı sıfatına sahip olmak kaydıyla çocuklar, torunlar, torun çocukları (birinci zümrenin tümü), evlatlık ya da evlatlığın altsoyu
Hükümde belirtilen nitelikte bir kazandırma varsa kural olarak denkleştirme yükümlülüğü söz konusu= Yasal denkleştirme Mirasbırakan aksini açıkça belirtirse kazandırma denkleştirmeden kurtulur (ama bu kez TMK 565 b.1 gereği tenkise tabi!)
Denkleştirme borçlusu altsoy:
Mirasbırakandan denkleştirmeye tabi kazandırmayı almış olmalı (ama krş. TMK 670!)
Mirasın açıldığı sırada yasal mirasçı sıfatına sahip olmalı
Kazandırmanın yapıldığı sırada yasal mirasçı sıfatına sahip olmayıp (örn: M, oğlu O’ya değil de torunu T’te kazandırmada bulundu), mirasın açıldığı anda yasal mirasçı sıfatına sahip olan altsoy da denkleştirme borçlusu kabul edilir. (Öğretide tart.) Atanmış mirasçılar denkleştirme borçlusu olmazlar.
Denkleştirme borçlusu altsoy:
Altsoyun mirasbırakanın eşi ile birlikte mirasçılığı söz konusu ise altsoy, eşe karşı denkleştirme borçlusu olur mu?
Öğretide tartışmalı! -
1. görüş: Hayır! Denkleştirme ancak karşılıklı olarak aynı yükümlülük altına girebilecek kişiler arasında söz konusu olur. TMK 669 I: «…Yasal mirasçılar, … denkleştirmeyi sağlamak için terekeye geri vermekle birbirlerine karşı yükümlüdürler.» - 2. görüş: Evet! Eş, altsoydan her zaman her zaman denkleştirmeyi talep edebilir.
Mirasta denkleştirmeye ilişkin söz konusu karineler mirasbırakanın iradesi ile değişecektir. Bu irade beyanı kazandırma anında ya da daha sonra yapılabilir. Denkleştirmeyi emreden ya da kaldıran mirasbırakanın irade beyanı, onun ölümü ile hüküm ifade edeceğinden ölüme bağlı tasarruf sayılır. Bununla birlikte, ölüme bağlı tasarrufların şekline (vasiyetname/miras sözleşmesi) tabi olmadığı ve hatta herhangi bir şekle tabi olmadığı kabul edilir.
Önemli olan husus: Mirasbırakanın denkleştirmeyi emreden ya da yasaklayan iradesi açık olmalıdır! Buna göre dolaysız ve açık bir ifade ile mirasbırakan denkleştirmeyi yasaklamış ya da emretmiş olmalıdır.
Yarg. HGK, 12.10.1988, 326/785: «…miras bırakanın "açık irade beyanı"nın mahiyeti üzerinde de durulması gerekir. Az önce de değinildiği üzere 603/2. fıkrada müteveffa tarafından hilafına açıkça bir teberru yapılmış olmadıkça füru lehine bahşedilen cihaz, tesis masrafı borçtan ibra suretiyle ve bu kabilden sair suretlerle bahşedilen menfaatler iadeye tabidir) denilerek miras bırakanın ferilerine sağlığında verdiği şeylerin ve sağladığı menfaatlerin, onların miras paylarından sayılmak üzere verilmiş olacağı, ancak, miras bırakanın açık bir irade beyanı ile ferilere sağlanan bu menfaatlerin iade borcunun kapsamı dışında bırakılabileceği kabul olunmaktadır.
Miras bırakanın iade borcunu ortadan kaldırması için açık bir irade beyanına ihtiyaç olması demek, doğrudan doğruya iade borcunu ortadan kaldırmayı hedef tutan söz, yazı veya işarete ihtiyaç olması demektir. Fakat bunun için belli bir şekilde yapılmış beyana lüzum yoktur; bu konuda, beyan sahibinin dilediği sözler ve hatta diğer meram anlatma vasıtaları kullanılabilir, yeter ki cümlenin bütününden mesela muhalif mefhum yoluyla) iadeyi bertaraf etme niyeti kesin olarak anlaşılabilsin.
Mesela, (oğluma önceden 10.000.lira vermiş bulunuyorum. Kızımın da terekeden her şeyden önce 10.000.lira almasını istiyorum.) sözlerinden miras bırakanın oğluna bağışladığı paranın iadesini istemediği açıkca anlaşılmaktadır. Beyanın açık olması demek, onun anlamının derhal anlaşılabilmesi demek de değildir. Beyanın başkaca delillere ihtiyaç olmaksızın, yorumu ile anlamın anlaşılabilmesi yeterlidir. Buna göre, iradenin davanın özelliklerine bakılarak dolayısıyle anlaşılması mesela miras bırakanın diğer beyanlarından yahut onun mirasçılarından bazılariyle olan yetmez…» münasebetlerinden veya teberruun niteliğinden anlam çıkarılması diğer deyimle ortada irade gösteren eylemler bulunması, hukuki sonuç doğurmaya yetmez…»
Yarg. 2. HD, 21.02.2013, 2285/4457: Kayıtsız şartsız bağışlama denkleştirmeden muaf tutma iradesi olarak kabul edilmiş! «…Dava mirasta iade istemine ilişkindir ( TMK md. 669 ). İadenin kastedilmediğinin kabulü için, belli bir şekilde beyana lüzum yoktur. Bu husus her türlü delille kanıtlanabilir. Toplanan delillerden; dava konusu 1528,1529 ve 1498 parsel sayılı taşınmazların 02.08.1976 tarihinde muris B.B. tarafından bila bedel ve kayıtsız şartsız davalı İbrahim'e hibe edildiği, dinlenen tanık ifadelerinden de bu durumun doğrulandığı, murisin terekeye iade kastının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Murisin tahakkuk eden bu kastı karşısında, Türk Medeni Kanununun 669. maddesinin şartlarının oluşmadığı ve davanın reddi gerektiği düşünülmeden, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…»
Yarg. 14. HD, 9.3.2016, E: 2015/10596, K: 2016/3015: «…Somut uyuşmazlıkta, toplanan delillere ve dosya kapsamına göre muris ...'in sağlığında 35.000,00 TL'yi mirasçılardan ...'e verdiği sabit olup mahkemenin kabulünün de bu yönde olduğu anlaşıldığından mirasçı ...'in külli halefiyet ilkesi gereğince mirasçıları olan davalılar bu kazandırmanın miras payına mahsuben olmadığını kanıtlamakla yükümlüdürler. Mahkemece, 35.000,00 TL'nin kayıtsız şartsız hibe edildiği, iade edilmek istenmediği, miras payına mahsuben verilmediği kanıtlanmadığından TMK'nın 669. maddesindeki ilkeler ışığında taraf delilleri değerlendirilerek mirasta denkleştirme ile ilgili bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülememiştir…»
Yarg. 2. HD, 6.7.2010, E: 2009/9435, K: 2010/13492: Kayıtsız şartsız bağışlama denkleştirmeden muaf tutma iradesi olarak kabul edilmemiş! «…Dava konusu taşınmazlar 5.4.2005 tarihinde mirasbırakan tarafından oğlu İ.'e kayıtsız şartsız bağışlanmıştır. Mirasbırakanın altsoyuna karşılık almaksızın yapmış olduğu bu sağlararası kazandırma aksi mirasbırakan tarafından açıkça belirtilmediğinden kural olarak denkleştirmeye tabidir. ( TMK. md. 669/2 ) Bunun aksini kanıtlama yükü davalı tarafa aittir. Taraf delillerinin bu çerçevede toplanıp değerlendirilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…»
Mirasta denkleştirmenin konusu bakımından üç koşulun bir arada bulunması gerekmektedir: 1- Karşılıksız bir kazandırıcı işlemin bulunması 2- Bu işlemin mirasbırakan tarafından sağlığında kendi malvarlığından yapılmış olması ve 3- Karşılıksız kazandırıcı işlem konusunun mirasçıya miras hakkına mahsuben verilmesi gerekmektedir.
TMK 669 II’de sayılan kazandırmalar:
1- Kuruluş sermayesi Mirasbırakanın altsoyuna bağımsız bir ekonomik durum sağlamak için yaptığı kazandırmadır. Örn: Mirasbırakanın altsoyuna iş kurması: Babanın avukat olan kızına hukuk bürosu açması, doktor olan oğluna muayenehane açması.
MK 669 II’de sayılan kazandırmalar:
2- Çeyiz Evlenen altsoyuna evlenme sebebiyle ev açması, eşya alması için yapılan kazandırmalardır. Ev kurma masrafıdır. Dikkat! Düğün, balayı, mücevher vb. çeyiz kapsamına girmez. Dikkat! MK 675 II uyarınca olağan hediyeler ile evlenme giderleri denkleştirmeye tabi değildir.
3- Borçtan Kurtarmak Hem kendisine olan borçtan kurtarmak (ibra) hem de başkalarına olan borcunu ödemek anlamına gelmektedir.
4- Malvarlığı Devri Mirasbırakanın malvarlığının tamamını ya da bir bölümünü veya önemli münferit malvarlığı unsurlarını devretmesidir.
5- Ve benzeri karşılıksız kazandırmalar Öğretide tartışmalı: Altsoyun ekonomik bağımsızlığını kazanması için ve devam ettirmesi veya genişletmesi için yapılan kazandırmalar mı yoksa bütün büyük kazandırmalar mı?
Yargıtay 2. HD., 25.4.2011, E: 2010/4629, K: 2011/6951: «…Davacının, mirasbırakan tarafından davalıya elden verilen 13.500 TL.'sına ilişkin davası mirasta denkleştirmeye (iadeye) ilişkindir (TMK.md.669). Mirasbırakan tarafından 13.500 TL.naktin sağlığında bankadan çekilip, davalıya sağlararası işlemle verildiği sabittir. Bu paranın ivazlı olarak davalıya verildiği, davalı tarafından kanıtlanmış olmadığı gibi mirasbırakanın davalıyı denkleştirmeden (iade) muaf tuttuğuna ilişkin bir delil de getirilmemiştir. Bu durumda, davalıya bağışlanan bu paranın Türk Medeni Kanununun 671 vd.maddeleri gereğince denkleştirmeye tabi tutularak; öncelikle mirasbırakanın net tereke miktarının hesaplanması; net tereke üzerinden davalının yasal miras payının belirlenmesi; yasal miras payını aşan kazandırma yapılmış ise aşan kısmın denkleştirmeye tabi tutulması gerekirken; bu şekilde bir inceleme yapılmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir….
Yargıtay 1. HD., 05.11.2012, 8281/12234: «…Dava, mirasta iade; olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin olup; mahkemece, tenkise hükmedilmiştir. Davada, kademeli istekte bulunulmuş olup; isteklerden ikincisi kabul edilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre; mahkemece, TMK'nun 669. maddesi uyarınca, mirasta iadenin koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek bu istek bakımından davanın reddine ve tenkise hükmedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Bu durumda, reddedilen bir davadan söz edilemeyeceği gibi tenkis davalarında istekle bağlı olunmayıp saptanacak bedel hüküm altına alınacağından tenkis bakımından da reddedilen bir davadan söz etme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, tenkis isteği kabul edildiğine göre, davalı lehine avukatlık parasına hükmedilmemesi ve yargılama giderlerinin de davalıya yükletilmesi gerekirken; yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir…»
TENKİS
Mirasbırakanın hayatta iken yapmış olduğu sağlararası karşılıksız kazandırmaların ve ölüme bağlı tasarrufların onun saklı paylı mirasçılarının saklı paylarını ihlal edip etmediği, tenkis davası sonucunda belli olur.
Saklı paylı mirasçı = Yasa tarafından özel olarak korunmuş yasal mirasçılardan bazıları (altsoy, ana ve baba, eş)
Saklı pay = Miras paylarının miras bırakanın tasarruflarına karşı korunan kısmı Tasarruf oranı/nisabı= Mirasbırakanın, saklı paylı mirasçılarının bu saklı payları toplamının dışında kalan ve serbestçe tasarruf etmesi mümkün olan tereke kısmı
Tenkis= Miras bırakanın saklı paya tecavüz eden işlemlerinin saklı paya zarar vermeyecek şekilde indirilmesi
MİRASBIRAKANIN TASARRUF ORANINI AŞIP AŞMADIĞININ BELİRLENMESİ
Saklı paylı mirasçıların saklı paylarının toplamını ve bunun sonucunda mirasbırakanın tasarruf oranı belirledikten sonra, bir kazandırmanın tenkise tabi olup olmadığını tespit edebilmek için terekenin parasal değerini hesaplamak gereklidir.
Terekenin parasal değerinin bulunması için önce mirasbırakanın öldüğü andaki tereke aktiflerinin tespit edilmesi gerekir. Tasarruf oranına esas olan terekenin belirlenmesi için mirasbırakanın ölüm anında terekede bulunan malvarlığı değerlerine (aktifler), mirasbırakanın denkleştirmeye ve tenkise tabi sağlararası kazandırmalarının eklenmesi ve terekeden çıkartılacak değerlerin (pasiflerin) düşülmesi gerekmektedir.
Aktif terekeden pasif terekenin çıkarılmasıyla net tereke bulunur. Net terekeye de kanunda sayılan değerler eklenir.
Aktif tereke belirlenirken murise ait malvarlığı değerlerinin murisin ölüm günündeki değerlerinin tespit edilmesi gerekir. Pasifler:
1- Mirasbırakanın borçları (MK 507 II) Mirasbırakanın ölümü ile son bulmayan ve mirasçılarına intikal eden borçlarıdır. (Edinilmiş mallara katılma rejiminde varsa katılma alacağı borcu da buraya dâhildir).
2- Cenaze giderleri
3- Terekenin mühürlenmesi ve yazımı için yapılan giderler
4- Mirasbırakan ile birlikte yaşayan ve onun tarafından bakılan kimselerin üç aylık bakım ve geçim giderleri (MK 507 II). Bu kimselerin mirasçı olmaları şart değildir.
AKTİF TEREKE-PASİF TEREKE = NET TEREKE
Eklenecek değerler:
1-Mirasbırakanın sağlararası ivazsız/karşılıksız kazandırmalarından denkleştirmeye tabi olanlar: TMK 669 vd.
2-Mirasbırakanın sağlararası ivazsız kazandırmalarından TMK 565’e göre tenkise tabi olanlar: TMK 508
3-Tenkis edileceği TMK 567’de belirtilmiş olan hayat sigortası alım bedeli:
TMK 509
DİKKAT! Muvazaalı işlemler terekeye eklenecek bir değer değildir.
Örn: Mirasbırakan M, taşınmaz malının kız çocuğu yerine erkek çocuğuna kalmasını istediği için taşınmazını oğluna «bağışlamış» ve fakat tapuda işlem «satış» olarak gösterilmiştir. Bu durumda; Görünürdeki satış sözleşmesi muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzdür. Gizlenen bağışlama sözleşmesi, şekle aykırılık sebebiyle kesin hükümsüzdür. Taşınmaz, malvarlığından çıkmamış ve alıcı oğlunun malvarlığına girmemiştir. Bu sebeple, taşınmaz aktif terekede yer almaktadır ve aktif terekede hesaba katılmalıdır. Tescil, yolsuz tescil mahiyetinde olduğundan tapu kaydının düzeltilmesi davası açılmalıdır. Tapu kaydının düzeltilmesi davasını her mirasçı alabilir. Muvazaa iddiası her türlü delille ispatlanabilir; senetle ispat kuralı sadece muvazaanın tarafları arasında geçerlidir. Davacı mirasçı, miras menfaati zedelenen üçüncü kişi olarak iddiasını her türlü delille ispat edebilir.
SAĞLARARASI İVAZSIZ KAZANDIRMALARDAN TENKİSE TABİ OLANLAR
MK 565’de sınırlı olarak sayılmıştır:
1- Denkleştirmeye tabi olmaktan kurtulan kazandırmalar: TMK 565 b.
1 2- Mirastan ivaz karşılığı feragat edene mirasbırakanın ödediği ivaz: TMK 565 b.
2 3- Bağışlayanın serbestçe geri alma hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ile mirasbırakanın ölümünden önceki bir yıl içinde yapmış olduğu bağışlamalar (adet üzerine verilen hediyeler hariç): TMK 565 b.
3 4- Saklı payları etkisiz kılma kasdıyla yapılan kazandırmalar: TMK 565 b.
Yargıtay 16. HD., 8.6.2010, 4302/4128: «
… Davacı, davalılarla ortak miras bırakanı olan babaannesi K1'ın sağlığında 21.11.1991 tarihinde tapuda yaptığı işlemle sahibi olduğu tek taşınmazın davalılara kayıtsız ve şartsız hibe ettiğini, kanuni miras hakkından yoksun bırakıldığını, murisin sağlığında miras hissesine mahsuben yaptığı ivazsız kazandırmaların Türk Medeni Kanunu'nun 669. maddesi uyarınca terekeye iade edilmesine, iade edilmezse tenkise karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda mirasta iade şartlarının gerçekleşmemesi nedeniyle yargılamaya tenkis davası olarak devam edilmiş; davacı lehine kararda belirtilen tenkis edilecek miktarın davalılardan tahsil edilerek davacıya ödenmek suretiyle tenkis davasının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir….
Miras bırakan dava konusu taşınmazını 21.11.1991 tarihinde intifa hakkı üzerinde kalmak koşulu ile kızı davalı K3 ile torunu K2'e kayıtsız ve şartsız bağışladıktan sonra, 26.09.2004 tarihinde ölmüştür. Toplanan delillerden davalı K3'ın annesine ölümüne kadar baktığı, tedavi ettirip, bütün giderlerini karşıladığı, davalı K2'in de davalı ile muris tarafından büyütüldüğü, birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bağış işleminin davacının saklı payına tecavüz amacıyla yapıldığını gösterir bir delil de gösterilmemiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde tenkise karar verilmiş olması isabetsiz olup,...»
TENKİSTE SIRA
Önce ölüme bağlı kazandırmalar, daha sonra sağlararası kazandırmalar tenkis edilir. Sağlararası kazandırmaların tenkisine geçilmesi için ölüme bağlı kazandırmaların tamamının tenkis edilmesine rağmen saklı paylara tecavüzün bertaraf edilememiş olması gerekir.
Birden fazla ÖBT varsa ve tecavüz miktarı toplam ÖBT miktarından azsa, MK 563 uygulanır: Orantılı tenkis yapılır. Yapılan ÖBT’nin toplam ÖBT miktarına olan oranı esas alınır.
ÖBT saklı paylı mirasçı lehine yapılmışsa saklı payı aşan miktarların birbirine oranı esas alınır (MK 561 c.1) Sağlararası kazandırmalarda ise yeni tarihli kazandırma eski tarihli kazandırmadan önce tenkis edilir.
Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı derneklere ve vakıflara yapılan ÖBT ile sağlararası kazandırmalar en son sırada tenkis edilir.
O halde tenkiste sıra şu şekilde olacak:
1- Alelade ölüme bağlı kazandırmalar
2- Alelade sağlararası kazandırmalar
3- Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve vakıf lehine yapılan ölüme bağlı kazandırmalar
4- Kamu tüzel kişileri ile kamuya yararlı dernek ve vakıf lehine yapılan sağlararası kazandırmalar
MİRASIN REDDİNİN TASARRUF ORANINA ETKİSİ
Saklı paylı mirasçılardan biri mirası reddederse, ona düşmesi gereken pay sanki kendisi mirasbırakandan önce ölmüş gibi diğer mirasçılar arasında paylaştırılır: MK 611 I
Mirası reddedenin payı, reddeden mirasbırakanın ölümünde hayatta değilmiş gibi öncelikle halefiyet kuralı gereği kendi altsoyuna, altsoyu yoksa mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarına intikal eder.
Miras payları ve buna göre tasarruf oranı da bu yeni duruma göre hesaplanır.
MİRASÇILIKTAN ÇIKARILMANIN TASARRUF ORANINA ETKİSİ
Mirasçılıktan çıkarılan saklı paylı mirasçı yasal mirasçı sıfatını ve saklı payını kaybeder: MK 511 I
Mirasçılıktan çıkarılanın miras payı, mirasbırakan başka türlü tasarrufta bulunmadıkça çıkarılan kişi mirasbırakandan önce ölmüş gibi sayılarak, mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarına intikal eder.
Hükümdeki «başka türlü tasarrufta bulunmadıkça» ifadesinden açıkça anlaşıldığı üzere, mirasbırakan mirasçılıktan çıkardığı kişinin miras payı üzerinde kural olarak serbestçe tasarrufta bulunabilir. Bu nedenle mirasçılıktan çıkarılma üzerine mirasbırakanın tasarruf oranı, çıkarılan kişinin saklı payı oranında artmış olur.
Mirasçılıktan çıkarılma halinde diğer yasal mirasçıların saklı paylarında bir değişiklik söz konusu olmaz. İstisnası MK 511 III:
Çıkarılan kişinin altsoyunun bulunması ve onun da mirasbırakana karşı saklı paya sahip olması halinde saklı payını talep etmesi mümkündür.
MİRASTAN FERAGATİN TASARRUF ORANINA ETKİSİ
İvazlı feragatte durum mirasçılıktan çıkarılmada olduğu gibidir. Tasarruf oranı hesaplanırken feragat eden kişiyi mevcut farz etmek ve ona düşmesi gereken saklı pay oranını tasarruf oranına eklemek gerekir. Mirasçılıktan çıkarılma ile arasındaki tek fark, ivazlı feragatin feragat edenin altsoyunun mirasçılık sıfatına etkisi açısındandır. MK 528 III:
İvaz karşılığında feragat edilmişse, feragat sözleşmesinde aksi kabul edilmiş olmadıkça feragat edenin altsoyu da mirasçılık sıfatını kaybeder. İvazsız feragatte durum mirasçılıktan çıkarılmada olduğu gibidir. İvazlı feragatten farklı olarak, ivazsız feragat, feragat edenin altsoyunun mirasçılık sıfatını kaldırmadığı için bunlar mirasbırakana karşı saklı paylı mirasçı iseler kendi saklı paylarını talep edebilirler.
MİRASTAN YOKSUNLUĞUN TASARRUF ORANINA ETKİSİ
Mirastan yoksunluk sebebi sayılan fiilin (MK 578) gerçekleştirilmesi üzerine, yoksun kalan kişi aradan çıkar ve yoksun kalana düşmesi gereken miras payından, yoksun kalan kişi mirasbırakandan önce ölmüş gibi kabul edilerek, yasal mirasçılığa ilişkin prensipler çerçevesinde diğer yasal mirasçılar yararlanırlar.
Böylece mirastan yoksunluk durumunda, yasal mirasçılık durumunda değişiklik meydana gelmekte ve yasal mirasçılar ile miras payları yeniden belirlenmektedir.
Yasal miras payları üzerindeki bu değişikliğin saklı paylar ve mirasbırakanın tasarruf oranı üzerindeki etkisi ise öğretide tartışmalıdır:
- Bir görüşe göre, MK 511’e benzer hüküm olmamakla birlikte, yoksunluk ve çıkarılmada durum birbirine benzer. Bu nedenle hesabın mirasçılıktan çıkarılmada olduğu gibi yapılması gerekir.
- Bir diğer görüşe göre ise, MK 511’e benzer bir hüküm olmadığından, hesabın mirasbırakandan önce ölüm ve red halinde olduğu gibi yapılması gerekir.
TENKİS DAVASI NEDİR ?
Tenkis davasının niteliği:
Saklı payları ihlal eden tasarruflar, saklı payları ihlal ettikleri için kendiliğinden geçersiz değildir. Kanun koyucu saklı paylı mirasçılara, dava yoluyla kullanılabilen bir tenkis hakkı tanımıştır. Bu hak kullanılmadıkça, saklı payları ihlal eden kazandırmaların geçerli olacağını kabul etmiştir.
Mirasbırakanın yapmış olduğu sağlararası kazandırma tasarruf oranını aşsa bile geçerlidir ve kazandırma lehdarı kazandırma konusu malvarlığı üzerinde hak sahibidir. •Tasarruf oranını aşan ölüme bağlı kazandırma da geçerlidir, kazandırma lehdarı bu yoldan kazanmış olduğu alacak hakkının ifasını mirasçılardan talep edebilir.
Tenkis davasında davacı:
Tenkis davasının konusu mirasbırakanın saklı paya tecavüz eden tasarruflarının, bu tecavüz (aşma) oranında indirilmesi ve bu indirilen kısmın saklı paylı mirasçıya tahsis olunmasıdır. Bu nedenle, tenkis davası açılabilmesi için öncelikle saklı paylı mirasçının bulunması gerekmektedir.
Örn: Mirasbırakanın ölümü (2015 yılı) anında babası B, kız kardeşi K, kendisinden önce ölen erkek kardeşinin oğlu Y hayatta ise, tasarruf oranını aşan bir kazandırma bulunduğu takdirde davayı açabilecek tek kişi B’dir. Zira K ve Y, saklı paylı mirasçı değildir.
Örn: Mirasbırakanın ölümü anında altsoyu Ç, babası B, kız kardeşi K, hayatta ise, tasarruf oranını aşan bir kazandırma bulunduğu takdirde davayı açabilecek tek kişi Ç’dir. B saklı paylı mirasçı olmasına rağmen, mirasçı sıfatını kazanamadığı için tenkis davası açamaz.
Tenkis davasında davalı:
Tenkise tabi ölüme bağlı veya sağlararası kazandırmanın lehdarı olan kişi ya da kişilerdir.
Davalı, (saklı paylı) mirasçı ya da üçüncü kişi olabilir.
Lehine kazandırma yapılan kişi ölmüşse, dava mirasçılarına karşı açılabilir.
Tenkise tabi kazandırma üçüncü kişiye devredilmişse dava, tenkise tabi kazandırmanın lehdarına karşı açılmalıdır. Bu dava şahsi nitelikte bir davadır. Bu nedenle, nisbi nitelikteki geri alma hakkını sadece mirasbırakandan kazandırmayı alan kişiye karşı ileri sürmesi gerekir. Ancak Yargıtay, kötüniyetli üçüncü kişilere karşı bu davanın açılabilmesine olanak tanımaktadır. (Y.İBK, 13.1.1975 T., 1974/7 E., 1975/1 K sayılı karar, RG 15196).
13.1.1975 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, lehine tenkise konu bir kazandırma yapılan kişinin sırf tenkis talebinden kaçırmak amacıyla söz konusu kazandırmayı, durumu bilen üçüncü kişiye devretmesi halinde tenkis davası mirasbırakan tarafından lehine doğrudan kazandırma yapılmamış üçüncü kişiye karşı da açılabilecektir.
Söz konusu karara göre üçüncü kişiye karşı tenkis davası açılabilmesi için; - Lehine tenkise konu kazandırma yapılan kişinin bu kazandırmayı tenkisten kaçırmak amacıyla üçüncü kişiye devretmesi ve -Üçüncü kişinin bu maksadı bilerek tenkise konu kazandırmayı devralması gereklidir.
Yargıtay, İçtihadı Birleştirme Kararında üçüncü kişiye karşı tenkis davası açılabileceğini kabul ederken içtihadın gerekçesini TBK 19, TMK 2, 4, 1023 ve 1024’e dayandırmıştır. Bu karar öğretide eleştirilmektedir.
Saklı payı ihlal eden kazandırmalar birden fazla kişi lehine yapılmış olabilir.
Kazandırma lehdarının birden fazla kişi olduğu hallerde, saklı paylı mirasçı tenkis davasını kazandırma lehdarlarından birine veya tamamına karşı açabilir.
Saklı paylı mirasçı bu kazandırmaların tamamına karşı dava açma hakkına sahipse de buna mecbur değildir. Tenkis davasının kime karşı açılacağı saklı paylı mirasçının takdirine bırakılmıştır.
Mirasçı saklı payının ihlal edilen bölümünün tamamını elde etmek istiyorsa, lehine tenkise tâbi kazandırma yapılan lehdarların tamamına karşı davasını yöneltmelidir.
Saklı payı ihlal edilen mirasçı, kazandırma lehdarlarının tamamını davalı olarak göstermek suretiyle tek bir dilekçeyle tenkis davası açabileceği gibi, her birine karşı ayrı ayrı da tenkis davası açabilir. Ayrı ayrı dava açma yolu tercih edilmişse, açılan davalar yargılama safhasında mahkemece birleştirilir.
Tenkis davasının amacı ve özellikleri:
Davanın amacı, saklı paylı mirasçıların saklı paylarını ihlal eden kazandırmaların saklı paylarını ihlal etmeyecek bir miktara indirilmesini sağlamaktır.
Davanın yenilik doğuran bir dava mahiyetinde olduğu kabul edilmektedir. Verilen karar ile saklı payı ihlal eden kazandırmalar bu ihlal oranında hükümsüz hale gelir.
Kazandırma ifa edilmişse iadesi için bu dava ile birlikte veya daha sonra bir edim davası açılması gerekir. Uygulamada ise, tenkis davası olarak açılan davada ayrıca talep edilmemiş olsa bile kazandırmanın tenkisinden başka tenkis edilen kazandırmanın da geri verilmesine karar verilmektedir.
Tenkis kararı, geçmişe etkilidir. Kazandırma mirasın açıldığı andan itibaren hükümsüz hale gelir.
Saklı paylı mirasçı, mirasbırakandan kazandırma elde etmiş olabilir. Bu durumda, saklı payın karşılığının elde edilip edilmediği değerlendirilirken, yasal mirasçılık sıfatıyla elde edilen değerlerin yanı sıra gerek ölüme bağlı gerekse sağlararası kazandırmalarla elde edilen değerlerin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Saklı paylı mirasçı, bu şekilde elde ettiği değerler toplamı ile saklı payının karşılığını almışsa, tenkis talebinde bulunamayacaktır. •Saklı paylı mirasçı, söz konusu kazandırmaları mahsup etmesine rağmen saklı payını tam olarak elde edememişse geri kalan kısım için tenkis talebini ileri sürebilir.
TMK 561/c.1’e göre, «Saklı pay sahibi mirasçılara ölüme bağlı tasarrufla yapılan ve tasarruf edilebilir kısmı aşan kazandırmaların onların saklı paylarını aşan kısmı orantılı olarak tenkise tâbi olur». Dolayısıyla saklı paylı mirasçı lehine yapılan kazandırma saklı payı aşmadığı takdirde saklı paya mahsup edilirken, aşan kısım varsa bu miktarda tenkise konu olmaktadır.
Saklı payı zedelenen mirasçı, iflası halinde iflas dairesinin veya mirasın geçtiği tarihte kendisine karşı ellerinde ödemeden aciz belgesi bulunan alacaklıların ihtarına rağmen tenkis davası açmaması halinde, iflas dairesi veya bu alacaklılar, alacaklarının elde edilmesi için gerekli olan oranda ve mirasçıya tanınan süre içinde tenkis davası açabilirler: MK 562 I
Tenkis davası açma hakkı mirasçılara intikal eder. Mirasın açılması anında sağ olan saklı paylı mirasçı, bu davayı açmadan önce ölürse, onun yasal veya atanmış mirasçıları ölen saklı paylı mirasçı için geçerli olan süreler içinde külli halef sıfatıyla tenkis davası açabilirler.
Vasiyeti yerine getirme görevlisi tenkis davası açamaz.
Miras ortaklığının temsilcisi de tenkis davası açamaz. •Miras payının devri halinde devreden mirasçının şahsına bağlı olan tenkis davası açma hakkı devralana geçmez. Tenkis davası açma hakkı şahsa bağlı bir haktır.
Saklı paylı mirasçının birden fazla olması halinde, mirasçıların tenkis davasını birlikte açma zorunluluğu bulunmamaktadır. Davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Saklı paylı mirasçılar davayı birlikte açabileceği gibi, tek başına da açabilir.
Her olasılıkta mahkemenin vereceği tenkis kararı, sadece taraflar arasında etkilidir.
Bu yönüyle tenkis kararının kapsamı, taraflar bakımından nispidir. Saklı paylı mirasçılardan birinin açmış olduğu davanın sonucunda alınan karar, davayı açan saklı paylı mirasçı lehine hüküm ifade edecektir. Tenkis kararının, saklı payı ihlal edilen diğer mirasçıları etkilemesi söz konusu değildir.
MK 571: «Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar .»
Kanun hükmünde davanın açılması bakımından bir ve on yıllık iki farklı süre düzenlenmiştir. Davanın açılması için öngörülen her iki süre de hukuki nitelik itibariyle «hak düşürücü süre» niteliğindedir.
Alacaklıların ve iflas idaresinin tenkis davası açma süresi de, saklı paylı mirasçının dava açabileceği süre ile sınırlıdır. Bu nedenle saklı paylı mirasçının dava açması için kanunda öngörülen sürelerin geçirilmesi halinde, alacaklıların veya iflas idaresinin sahip olduğu tenkis davası açma hakkı da düşer.
On yıllık sürenin başlangıcında esas alınan ölçüt objektif nitelikte olup, «vasiyetnamelerde açılma tarihi», «diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihi»dir.
TMK 596’ya göre, vasiyetnamenin açılması tarihi, vasiyetnamenin sulh hâkimine tevdi edilmesinden sonra, hâkimin mirasçıları davet ederek onlar huzurunda vasiyetnameyi açıkladığı andır. On yıllık süre bu andan itibaren başlayacaktır.
Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, tenkis davası için öngörülen hak düşürücü süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar: TMK 571 II
Örn: Mirasbırakan bir vasiyetname düzenlemiştir. Bu vasiyetnamede yer alan tasarruflar saklı payları ihlal etmiştir. Bir süre sonra mirasbırakan ikinci bir vasiyetname düzenlemiş ve ilk vasiyetnameyi geri almıştır. İkinci vasiyetnamede yer alan tasarruflar saklı payları ihlal etmemektedir. Geri alınan ilk vasiyetnameden yararlanacak olan kişiler, sonraki vasiyetnamenin şekle aykırılık dolayısıyla iptal edilmesi için dava açar. İptal davası mirasbırakanın ölümünden üç yıl sonra kesinleşir ve sonraki tarihli vasiyetname hükümsüz hale gelir. Bu durumda önceki vasiyetname yürürlüğe girer. Bu vasiyetnamedeki tasarruflar saklı payları ihlal etmektedir. Bu ihlalin ortadan kaldırılabilmesi için artık dava hakkına sahip olanların dava açma süreleri, ikinci vasiyetnamenin iptaline ilişkin davanın kesin hükme bağlanmasından itibaren başlayacaktır.
Saklı payları ihlal edilen mirasçılar, tenkis isteme hakkını dava yoluyla kullanabileceği gibi, henüz yerine getirilmemiş tasarrufların ifası talebine karşı def’i yoluyla da kullanabilirler: MK 517 III
Tenkise konu olan kazandırmanın ifası gerçekleşmişse, saklı paylı mirasçı ihlalin ortadan kaldırılması için tenkis davası açmak zorundadır. Bu durumda, tenkis def’ini kullanması mümkün değildir. Ancak yerine getirilmemiş ve tenkise tâbi olan bir kazandırma varsa bu kazandırmanın ifasının saklı paylı mirasçıdan dava yoluyla talep edilmesi durumunda saklı payı ihlal edilen mirasçı tenkis def’ini kullanarak davacının talebini reddedebilir.
Tenkis def’i, tenkis konusu şeye zilyet durumunda olan saklı paylı mirasçılara karşı açılan davalarda, saklı paylı mirasçılar tarafından kullanılabilir. Saklı paylı mirasçının alacaklılarının veya iflas idaresinin, saklı paylı mirasçı yerine geçerek tenkis def’ini ileri sürmesi mümkün değildir. Zira Kanun, alacaklılara ve iflas idaresine şartların gerçekleşmesi halinde sadece tenkis davası açma hakkı tanımıştır.
MK 571 III’e göre, «Tenkis iddiası, def’i yoluyla her zaman ileri sürülebilir.» O halde saklı payı ihlal eden tenkise konu kazandırma için tenkis davası açma süresini kaçıran mirasçı, kendisinden söz konusu kazandırmanın ifası talep edildiği takdirde, ne kadar süre geçerse geçsin, tenkis def’ini kullanarak bu talebi yerine getirmekten kaçınabilecektir.
Tenkis def’inin hâkim tarafından re’sen dikkate alınması mümkün değildir. Tenkis def’inin istenilen sonucu ortaya çıkarabilmesi için yargılama aşamasında saklı paylı mirasçılar tarafından ileri sürülmesi gerekir.
Tenkise konu kazandırmanın ifasına yönelik açılan davada, saklı paylı mirasçıların tenkis def’inin ileri sürülmesi bakımından usul hukuku kurallarına uygun hareket etmeleri gerekir. Yargılama aşamasında tenkis def’inin ileri sürülmesi belirli kurallara uyulmasına bağlıdır. Dolayısıyla davalı sıfatına sahip olan saklı paylı mirasçılar cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile tenkis def’ini ileri sürmelidirler. Aksi takdirde saklı paylı mirasçı, bu aşamada ileri sürmediği tenkis def’ini yargılamanın ilerleyen aşamalarında ileri sürmek istediğinde savunmayı genişletme yasağı ile karşılaşabilecektir.
TMK 566 I: «Kendisine tenkise tabi bir kazandırma yapılmış olan kimse iyiniyetli ise, sadece mirasın geçmesi anında kazandırmadan elinde kalanı geri vermekle yükümlüdür; iyiniyetli değilse, iyiniyetli olmayan zilyedin geri verme borcuna ilişkin hükümlere göre sorumlu olur.»
Hüküm, sadece sağlararası kazandırmalar bakımından uygulanır.
Kazandırma lehdarı, kazandırmanın saklı paya tecavüz ettiğini bilmiyor ya da bilebilecek durumda değilse, yani iyiniyetli ise mirasın açıldığı andaki zenginleşmesi ile sınırlı olup, elinde kalanı geri vermekle yükümlüdür.
Kazandırma lehdarı kötüniyetli ise, haksız zilyedin sorumluluğunu düzenleyen hükümlere göre sorumludur. (MK 995 vd.)
Tenkis, Denkleştirme davaları daha da genel olarak Miras Hukuku kapsamlı bir alan ve uzmanlık gerektirdiği için yapacağınız hata ve kaçıracağınız süreler hak kayıplarına uğramanıza sebep olabilir. Bu nedenle bu alanda uzman bir avukat ile anlaşmanız her zaman yararınıza olacaktır. Mersin Avukat Recep Sarıkurt Hukuk ve Danışmanlık Ofisi olarak Türk Medeni Kanununa tabi her türlü işleminizde siz değerli müvekkillerin yanındayız. Gerekli özen ve titizlilikle vekalet görevini yerine getirmekte, siz değerli müvekkiller için azami hukuki yarar sağlamak üzere çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Mersin ve Adana başta olmak üzere gelişen teknoloji ile Türkiye’nin her yerine hukuki yardım sağlamaktayız.








